Bölüm 23: Anlaşılmaz Cinayet
Bunu o kadar kolay kabul etmemin nedeni ölmeyeceğime
güvenimin tam olması değildi. Aslında, eğer soru işaretleriyle dolu bir düşman
bana selam bile vermeden saldırırsa, kesinkes anında geberip giderdim.
Ama, görev hedefine baktıktan sonra, gülümsedim.
Bu görev kısaca çok basitti. Ölmemi engelleyeceksem, o zaman
bazı zorluklarla yüzleşecektim.
Fakat, onları hala hayatta kaldığımı düşündürdüğüm müddetçe,
çok daha kolay olacaktı. Sonuçta, bu akademide özgürce dirilebiliyordum.
Öldürülsem bile, dirildikten sonra ortaya çıktığım ve
hayatta olduğumu kanıtladığım sürece, görev tamamlanacaktı.
Çok basitti.
Ayrıca, şu anki efsanevi kılık değiştirme yeteneğimi
ekleyince, bu görev ‘Çok Kolay’ diye sınıflandırılabilirdi bile.
“Cesaretin sandığımdan daha fazla. Çok güzel. Bu gece bu
kitapçıya saat 12’de dönebilirsen, görevin tamamlanmış sayılacak. Ondan
öncesinde, hiç kimseden yardım isteyemezsin. Ve, zannımızca yapılan profil
incelemelerine bakarsak, yardım istemediğin sürece, normal olarak, insanlar
sana yardım etmeyi denemeyecek. Haksız mıyım?”
“Siz çocuklar olayı kesinlikle iyi anlamışsınız.”
“Başka şansımız yok. Senin hakkında anlayabildiğimiz şeyler
sadece bu kadarla sınırlı. Hakkındaki rapor sadece bir sayfayı buluyordu,
sonuçta, geçmişinle alakalı hiç de bir kayda sahip değiliz.”
“Demek öyle…”
Ne kadar korkunç bir istihbarat departmanı… Neden NSA gibi
hissettiriyor?
“Tamamdır, gidiyorum öyleyse.”
Bunu söyledikten sonra, döndüm ve tuvalete yöneldim.
Görünüşümü farklılaştırmak için Kılık Değiştirme Tekniğini
kullandım, ve giysilerimi değiştirdikten sonra, Flash Movement’ı kullanarak
anında kendimi kütüphanedeki kimsenin kullanmadığı tuvalete yolladım.
Sonrasında, dışarı çıktım.
“Gece 12, ha…”
Pencereden dışarı baktım. Akademi binasındaki saat sabahın
10’unu gösteriyordu, demek bir 14 saat daha beklemem lazımdı.
Bu gerçekten zaman kaybı. Nihayet biraz dinlenecek zamanı
kurtarmış olsam da, böyle garip bir görevle sadece endişelenmiştim.
Bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu. Acele edip Yıldırım Büyüsüyle
ilgili şeyleri okuyabileceğim yere yöneldim. Bir defasında temel düzey yıldırım
büyüsüyle alakalı kitaplara göz gezdirmiş ve büyüler öğrenmiş olsam da, şimdiye
kadar onları hiç kullanmamıştım.
Kırmızı giysilerimi koyu yeşil olanlarla değiştirdikten
sonra, suratımı aslına yakın bir şeye dönüştürdüm, ama buna Avrupalı hissi
kaptım. Sonrasında, Yıldırım kısmına gittim.
Kütüphane üç bölgeye ayrılıyordu, Temel, Orta ve İleri
bölge.
Ve bu bölgelerin hepsinde, farklı elementlerle
sınıflandırılmışlardı, ayrıca her elementin kendi kısmı vardı.
Aralarında, Işık ve Karanlık Büyüleri en az yeri kaplıyordu,
çünkü kitapların çoğu gösterim için izinli değildi. Bundan dolayı, bu iki tip
büyüde de bazı temel bilgilendirmeler dışında, onlarla alakadar olan başka bir
kitap yoktu.
Yıldırım kısmına ilerlerken, anında gerçek savaşlarla ilgili
olan bölüme yöneldim.
Bu dünyada, kağıt 800 yıl önce yapılmıştı. Bundan dolayı, şu
ana kadar, kitaplar genellikle bilgi kaydı içşn kullanılmıştı.
Kitaplıklar başka başka Büyücüler tarafından yazılan savaşlardaki
Yıldırım Büyüsü anlayışlarıyla doluydu. Rastgele, aralarından birkaç tanesini
aldım. Kitaplıklardan birine dayandım, ve okumaya başladım.
…
Paralize…
Düşmanı paralize etme…
Daha 10 dakika geçmemişti ki, kitabı kapadım.
10 sayfaya yakın bir şey okuduktan sonra, her şey tek bir
cümleyle özetlenebilirdi.
Düşmanı paralize et, ardından ona en güçlü büyünle saldır.
Bu arada, turnuva başlamadan önce rakiplerimin elementlerini
öğrenemedim. Bilseydim, onlarla doğrudan karşılaşınca ekipmanı hazırlamış
olsaydım işler daha kolay bir hale girmez miydi?
Mesela, önceki rakiplerim ateş elementini kullandı.
Yanıkları engelleyen bir ekipman alsaydım, ve ateşe karşı direncim olsaydı, hiç
de endişelenilecek bir şey olmazdı.
Ve şu anda, paralizeyi engelleyen iksirler veya ekipmanlar
hazırladığım sürece, işime yaramaz mı?
Ve yardım aldığım şüphelerinin önünü kesmek için, sadece
akademi dükkanlarında bulunan fahiş fiyatlara sahip iksirlere güvenebilirim.
Lanet olsun size. Bu görevi tamamlarsam, dileğim ülke hazinesindeki parayı
özgürce kullanmak olacak!
Neyse ya, hadi diğer kitaplara bakalım.
Başka bir kitap aldım, ve yine okumaya başladım.
…
Bu şu an tıkınma zamanının son dakikası olsa da, hala kitaplarda
kayıtlı önemli birkaç bir şey vardı.
Buz elementi saldırı da ve savunma da sert olan bir
elementti. Genelde, ofansif ve defansif yetenekler oluşturabilmek için bir buz
bloğunun sertliğini kullanmak mümkündü. Aynı zamanda, Buz Büyüsünü kullanarak
hedefin hızını azaltmak hatta hedefi dondurmak mümkündü, ve bu hedefi
engelliyordu ya da hasar bile verebiliyordu.
Diğer yönden Yıldırım Büyüsü yumuşak ama esnek bir büyüydü.
Onu kontrol edebildiğin sürece, Yıldırım Büyüsü her türlü boşluktan
yayılabilirdi.
Bir şekle sahip olmasa da, rakibe çok fazla hasar
verebiliyordu.
Ve saldırıları yanında paralize efektini de getiriyordu. Rakibin
temposuna büyük bir engelleme de bulunabiliyordu, ve oradan, rakibi mağlup edip
galibiyeti alıyordu.
Yıldırım Büyüsünün en önemli noktası çeşitli metal
nesnelerin kullanımını sağlıyor oluşuydu. Hatta etraftaki metal bölümleri
kontrol edip saldırı için kullanabiliyordu.
Kontrolün gücü ne kadardı ve hüküm verme yetenekleri böyle
şeyleri yapabiliyor muydu?
Ama, böyle bir şey kitapta kayıtlı olduğu için, anlaşılan
birileri bunu yapabiliyordu.
Dünkü şeytani dönüşümü düşününce, yarınki rakibimin böyle
bir şey hazırlamadığını garanti edemiyordum.
Yıldırım elementinden bahsettiğimiz için, Lester helezonlaşmış
kablolar kullanarak bir hız kesme ekipmanı yapmamış mıydı? Bu metalleri
kullanmanın bir örneğiydi, değil mi?
Böyle bir örnek buz elementi referans kitaplarında da bulunsaydı
müthiş olurdu. Buz Büyüsünün kullanımıyla ilgili, o tarz kitaplar kütüphanede mevcut
değildi.
Ya da sadece Temel Düzey bölgesinde yoktu. Onları diğer
bölgelerde görebilme ihtimalim vardı.
Saate baktım, ve beklenmedik bir şekilde, çoktan öğlen 3
olmuştu. Bu neden biraz aç hissettiğimi açıklıyordu. Sonuçta, sabahtan beri
ağzıma tek lokma sürmemiştim.
Peki, hadi yiyecek bir şeyler alalım. Her durumda, bugünlük yeterli
bilgiyi topladım zaten.
Kitapları asıl yerlerine geri koyduktan sonra, kütüphanenin
girişine yöneldim.
“Hım?”
Birinci kata ulaştığımda, durdum. Çünkü…
Çok sessizdi!
Sabah geldiğimde, birinci katta toplanmış bazı hayranlar
dışında, yine de kütüphanede insanlar vardı, buna kütüphanenin gözetmenliğinden
sorumlu öğretmenler de dahildi.
Ama…
Şu anda, etrafta tek bir insan evladı bile yoktu!
Mini-haritama göz attım, herhangi bir şüpheli yoktu.
Mini-haritaya bir kenara koyarsak, en yakınımdaki isim
benden en az 10 metre uzaktı.
Oğlum ne oluyor harbiden?
Buradaki herkes ölse bile, yerde cesetler olmalıydı, değil
mi? Ama onlardan da hiç yok?
Aniden, avatarımın yanında ‘Zehirlendi’ durum ikonu belirdi.
Bir saniyeliğine şaşırdım. Sonrasında, hızlıca envanter penceremi açtım ve
Zehir İyileştirme İksirine bastım.
Havada zehir mi var?
Anlaşılan birileri zehirli gazı salmadan önce, kütüphanedeki
herkesi çıkarmanın yolunu düşünmüştü!
Bu gerçekten gözüpek bir hareket. Birilerinin akademi içinde
böyle davrandığını düşününce!
‘Hızlandırma’ ile, kapıya atıldım. Fakat, gelen saldırı
uyarısının parlamasıyla anında durdum. Sürüyle hançer önüme uçtu ve yolumu
kapattı!
Rakibimin seviyesi benimkinden çok daha fazlaydı! Diğer
türlü, hançerlerin yörüngesini kesinlikle görmüş olurdum!
Bu bir suikastçı mı?
Hala kılık değiştirmiş olsam da, suikastçı yine de beni
tanıyabilmişti. Kesinlikle sıradan biri değildi.
Ayrıca, bu manyak bana saldırdıktan sonra bile kendini
göstermemişti!
İlginç!
ellerine sağlik
YanıtlaSilellerine sağlik
YanıtlaSilElinize saglik
YanıtlaSilElinize sağlık bölüm için teşekkürler
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilELLERİNE SALIK :)
YanıtlaSil