Bölüm 40: Acı Tatlı Uygulamalı Egzersiz
“Anlıyorum, demek bu katilmiş.”
Adı Charlie olan 25.seviye orta yaşlı bir öğretmen yerdeki
cesedi dikkatle inceledi. Cesedin yüzüne ve giysilerindeki eşyalara baktıktan
sonra, sordu.
Yerdeki ceset açıkça ismini bile bilmediğim katilindi. Bu
konuda yapabileceğin hiçbir şey yoktu, sonuçta, bu tip belirdiğinden beri tek
bir cümle bir mırıldanmamıştı. Elbette, bir şey söyleseydi dahi, kendini
tanıtmak zorunda da değildi herhalde.
“Doğru.”
Kafa salladım.
Öncesinde, Tony-senpai’n yardımıyla, ayrılmaya hazırlanan
gemiyi buldum, ve böylece araştırmadan sorumlu öğretmeni cesedin olduğu yere
getirdim.
Tabii ki, akademi Tony’nin varlığını bilmiyordu. Fakat,
gemiyi bulmak için ilerlemem gereken rotayı aklımda tuttum, çünkü böyle küçük
şeyleri hatırlamak benim için önemliydi.
Üç saatliğine kaybolduktan sonra alabildiğine canlı bir
şekilde belirmem üzerine, Prenses Michelle ve Prenses Anne hoş bir şekilde
şaşırdılar.
Öldüğümü beklemiyor olsalar da, katilin öldüğü bilgisiyle
döndüğümü öğrendiklerinde, şok oldular.
Yüz ifadelerine bakarken, ani kayboluşum üzerine gerçekten afallamış gibiydiler. Ve durum böyle olduğu için, nasıl kaybolduğumu araştırmalarına izin vermeyecektim. Bundan dolayı, sanki bir uzaylıymışım gibi bana garip gözlerle bakıyorlardı.
Böyle bir şey için, sadece hiçbir şey görmemiş gibi
davranabilirdim.
“Söyle, neler oldu?”
“Aslında ben… Bazı şartlardan dolayı, takımdan ayrılmak
durumundaydım. Yerde bir suikastçı ve bu adam arasındaki savaşa rastgeldim.
Elbette, sonunda, suikastçı katili öldürme şansı yakaladı. Sonrasında çalıların
arkasında saklanan adam bana döndü ve konuştu, bu dün geceki katil, ondan sonra
ayrıldı.”
“Anlıyorum… Görünüşe göre o kişi güçlüymüş de.”
Charlie cesedi işaret etti ve konuştu.
“Bu adamın bedeninde birkaç yara var ve onların arasında
büyülü yaraların izleri var. Tanımlamana bakılırsa, rakibi daha çok bir Büyü
Suiakstçıymış.”
Üzgünüm, o bir Büyü Suikastçısı değil, şu yanık izlerine ben
sebep oldum.
Benim buz büyülerimin neden olduğu yara izlerini kapatmak
için, buz bloklarını ve yaraları eritmek için birkaç ateş büyüsü kullandım.
Sonuçta, onlar büyü tarafından oluşturulmuş buz bloklarıydı,
ve anında erimezlerdi. Bundan dolayı, onları eritmek için sadece ateş
büyülerine güvenebilirdim.
Ve bu ayrıca benimle onunla arasında etkileşimin izlerini
ortadan kaldırdı.
“Haya, bir baksana. Bu senin dün gece gördüğün adam mı?”
Konuştuğu kişi koyu mavi bir pelerin giymiş genç bir adamdı.
22.seviye Yıldırım Büyücüsüydü.
Tahminim doğruysa, Yıldırım partisinin gözetmen
öğretmeniydi, Yıldırım partisi tamamen infaz edildiğinde, o, gözetmen öğretmen,
kesinlikle müthiş bir baskı altında olmalıydı.
“Bu… Dürüst olmak gerekirse, doğrulayamam. Çünkü o
sırada, iyi bir şekilde göremiyordum, ve o öğrenciler çoktan…”
“Demek öyle…”
“Fakat, giyinişine bakılırsa, ona benziyor. Öncesinde, beni
geçen sadece siyah bir gölge gördüm, ve kamp bölgesine döndüğümde, hepsinin
öldüğünü anladım.”
“Diğer suikastçı nasıl görünüyordu?”
“Mm… o suikastçı tamamen siyah giyinmişti. Ayırt edebildiğim
tek şey suikastçının muhtemelen kadın olduğuydu.”
“Bir kadın… Anlıyorum.”
Bir anlığına duraksadı, ardından devam etti.
“Hepiniz, gemiye dönün. Sonrasında duyuracağım bir şey var.”
Bunu söyledikten sonra, kalan öğretmenlere cesedi gemiye
taşımalarını talimat verdi.
Fakat, anlaşılan bir zindan yaratığı olmadığı sürece, ceset
kesinlikle yok olmuyordu. Bunun iyi bir sonuç mu kötü bir sonuç mu olduğu
hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Ve şu anda kuşandığım bilekli hançerim vardı. Onu
kullanmasam bile, Gücümü bayağı bir arttırıyordu. Eğer böyle bir şey
donanmasaydım, nasıl kendim olabilirdim ki?
Aslında, Gücüm 3.000 puandı. Ana elimde kuşatılmış Kafir
ile, Büyü Gücüm 4.000’di, ve Kristal Kalbin efektiyle, toplamda bir 6.000 puan
vardı.
Ve yardımcı elime kuşatılmış bilekli hançer ile, 2.000
Fiziksel Güç arttırıyordu. Buna Kafirin 700 Fiziksel Gücünü, ve kendi Fiziksel
Gücümü ekleyince şu anda 5.700 puan ediyordu.
Hiç buff olmadan, Gücüm basitçe 23.seviye taraflarında gezen
biriyle kıyaslanabilirdi.
Fakat, tabii bu rakibim hiçbir stat-arttıran ekipman
giymiyorsa geçerliydi.
Yine de, bu katil cidden zenginmiş. Boyutsal yüzüğü çoktan
benim elime geçmişti, ve içinde bulunan birkaç
bin altının dışında, birkaç garip iksiri ve ekipmanı da vardı.
Ayrıca aşırı seksi görünüşlü suikastçı giysileri. Akademiye
döndüğümde, muhtemelen onları yeniden modelleyecek insanlara ihtiyacım olacaktı.
Giysiler kesinlikle güzel bir ekipmana çevrilebilirdi.
Sonuçta, şu anda ana elimde ve yardımcı elimde de silahlarım
vardı, fakat, zırh olarak sadece akademinin üniformasına sahiptim, ki bu da
statları arttırmıyordu sadece kumaştan yapılmıştı.
Diğerlerini takip ettim ve gemiye döndüm. Bu farklı bir
gemiydi, ve güvenlilik açısından, bir dağ eteğine indirilmişti. Bundan dolayı,
gemiye hızlıca dönebiliyorduk.
Gemiye dönüş yolunda, yüzüğümde saklanan ekipmanı düşündüm,
ve kimseyle konuşmadım.
Elbette, onlara envanter penceresi ile bakıyordum. Onları
açık açık diğerlerine göstermek istemiyordum.
Shir, Prenses Michelle ve Prenses Anne’de beni takip etti.
Fakat, bunca zamandır sessizliğimi koruduğumu görünce, hiç laf etmediler.
Elbette, kendimi umursamayıp bela aramayacaktım. Sonuçta,
öncesinde yaşananları unuttukları sürece, ve hafızamı silmeyi düşünmedikleri
sürece, bu en iyisiydi.
Her durumda, bundan sonra akademiye dönebilecektik. Sadece
bu uygulamalı egzersizle, elde ettiğim kaf fazlaydı. Derler ki, ‘İyi bir şey
aldığında, hızlıca bunu kabul edip ayrılmalısın’.
Yine de…
Başka birinde de derler ki ‘İşler hep istenilene zıt gider’.
“Şu andan itibaren, tüm uygulamalı egzersiz için güvenlik
tedbirlerini arttıracağız! Gözetmenlerin sayısını arttıracağız, ve uygulamalı
egzersizle devam edeceğiz! Herkesin sıkı çalışacağını umuyorum!”
Herkesin karışık yüz ifadelerine bakarken, sadece derinden
bir iç çektim.
Anlaşılan sadece uysalca biraz exp kasabilirdim.
0 yorum:
Yorum Gönder