Bölüm 12: Et Arzusu

“Torchu Dağ Yolu” şeytanların uğrak mekanıydı. Baş karakterimiz Hiiro Okamura’nın hedefi “Surge”e ulaşması için buradan geçmesi gerekiyordu ve böylece…

“UVAAAAAAH!”

tüm kararlılığıyla koşuyordu. Nedeni ise, rahatsız edici sayıda şeytanın onu kovalıyor oluşuydu.

“La-Lanet! Kim bunun ‘Torchu Felaket Bitkisi’ olduğunu bilebilirdi ki?”

Kayalıktaki bir aralığa girdi, şeytanların önünden geçmesine izin verdi.

Nasıl mı bu hale geldi? Sonunda dağ eteğine varmıştı, ama yiyeceğinin tükendiğini fark etti.

Etrafta gezerken, yol kenarında büyümüş bir bitki buldu. Bitki meyvelere sahipti, çilek gibi hoş bir koku yayıyordu. Dahası, meyveler biraz büyüktü ve bunun yemek olarak servis edilebildiğini düşünürken bitkiyi çekti.

Fakat, bitkinin altında kökler yoktu, ama odundan insanımsı garip bir şekil vardı. Aniden çığlık atmaya başladı, Hiiro’nun kalbi az daha duracaktı.

Sonrasında buraya gelmeden önce Loncada gişedeki kadının “Torchu Felaket Bitkisini” hakkında öğrettiklerini hatırladı.

Bu bir bitki değil, tamamen bir şeytandı. Bir kere çektin mi, tiz şekilde bağırıyor ve yakındaki her şeytanı çekiyordu.

Onun “Torchu Felaket Bitkisi” olduğunu bilmezken, neler yaşandığını anlamadan olduğu yerde donup kaldı, bunun üzerine şeytanlardan oluşmuş bir sürü ona doğru ilerliyordu.

(Oh adamım, bu dünya gerçekten ilginç)

Böyle düşünürken bile, nefesini tuttu ve çevresini kontrol etti. Şeytanlar gitmişe benziyordu.

“Fuh. İcabıma bakacaklarını sandım, ama aniden çok fazlası belirdi…”

En az ondan fazla şeytan vardı. Şimdilik saklanmak en doğru karardı.

Yürümeye başladı, o sırada kendine bundan sonra “Torchu Felaket Bitkisine” dikkat etmesi gerektiğini hatırlatıyordu.

“Yine de, açım.”

Koştuktan sonra daha fazla artmıştı. Yenebilir bir şey var mı diye telaşlı bir şekilde etrafına bakındı ve bir yerlerden gelen aromatik bir koku aldı.

“Sanırım onu kontrol edeceğim.”

Kokuya doğru yöneldi. Bir süre sonra, küçük bir dere ve ateşin üzerinde şişte kızaran balıklar buldu. Güzel koku açlığını perçinledi.

Yutkunurken, bölgeyi inceledi, bundan sorumlu kişiyi arıyordu. Ama söyleyebildiği kadarıyla, etrafta kimse yoktu.

“Mhm~”

Etrafta kimsecikler yoktu. Lezzetli kızarmış balık tam önünde duruyordu. Boş bir mide. Ve bir kez daha, etrafta kimse yoktu.

“…..Girişme zamanı.”

Kendini tutamadı. Tam da balığı almaya çalıştığı an,

“Çekil oradaaaaan!”

Arkasından berbat bir öldürme arzusu geldi, bu yüzden yana sıçradı. Daha önce olduğu yerde, şimdi tahtadan sopa taşıyan agresif bir adam vardı.

“Çekil oradan! Sana hiç vermeyeceğim! O benim yemeğim!”

Bunu söylerken, parmakla gösterirmiş gibi sopayla onu gösteriyordu. Adamın dalgalı kısa mavi saçları vardı. 30’larında görünüyordu. Zırhın ardında olsa bile, gerçekten kaslı olduğu fark ediliyordu.

Arkasında Hiiro onu çekerse işlerin karışacağını düşündüğü, bir pala taşıyordu.

(Yine de…)

Balığı gözlerken, karnı bir kez daha guruldadı.

“Evlat! İsmini söyle! Benden, muhteşem Arnold’dan yiyecek araklamaya çalışmak affedilemez! İsmini dile getir!”

Yarı açık gözlerle, Hiiro düşündü: Ne kadar can sıkıcı bir adam.

“Sana verecek hiçbir şeyim yok! İsmini söyle ve kaybol!”

Anlaşılan ne olursa olsun ismini söylemek zorundaydı, ama ne yapılacağını düşündü.

“……..Mh, ilk önce beni bir dinle.”

“Neden bu kadar sakin davranıyorsun, seni hırsız! Kandırılmayacağım! Bu benim yemeğim! Sonuçta, ben yakaladım!”

Adam etkileyici şekilde bunu iddia ederken göğsünü kabarttı.

“Bu balıklar senin mi?”

“Evet! Ne olmuş?”

“Tamam, bana ver.”

“Beni enayi yerine koyma!”

“Burada açlıktan ölüyorum, bana ver.”

“G-Grrr! Çok talepkar. Ailen seni nasıl yetiştirdi, kahrolası velet!”

“Kimin umrunda. Öncelikle, ver, dırdırcı ihtiyar.”

“Ne dedin sen! Kime dırdırcı diyorsun sen!”

Hırslandı, biraz daha sinirlenirse patlayacağını düşünüyordunuz. Tam da Hiiro adamın ciddi ciddi form değiştirebileceğini düşünürken, bir hışırtı sesiyle çalılardan biri çıktı.

“A-Amca…”

Bu on yaşlarında bir kızdı. Beline uzanan gümüş saçları vardı, ama saçlarını gizleyen yünden yapılmışa benzer bir şapka vardı.

Büyük gözleri gökyüzü mavisi göz bebeklerine sahipti. Ama şu anda, o gözler endişeyle dolmuştu ve küçük bedeni hafifçe titriyordu.

“O-Oh, Muir~! Bir dakika! Bu kabadayıyı şimdi sevgi yumruğumla adam edeceğim!”

Her nedense adam onun hakkında konuştu, ama Hiiro küçük kıza bakıyordu, bunun üzerine kız şaşkınlıkla sakladı.

“…….Hah. Anladım.”

“Mh? Neyi anladın, velet?”

“Bütün balıkları istemeyeceğim, sadece birazını benimle paylaşın.”

“Sana nasıl iyilik istenileceği öğretilmemiş, velet!”

“Hah? Biraz daha ileri gitmeni kaldıramam.”

“Bunu söyleyecek pozisyonda değilsin!”

Sıkıca sopasını tutarken, adam düşmanlıkla doldu. Sonrasında Hiiro’ya gerçekten hızlı bir şekilde atıldı. Hiiro hemen geri çekildi, rakibinden gelen sopa saldırısını savuşturdu.

(Çok hızlı… Ve daha ciddi bile değil.)

Savuştururken, Hiiro onu inceleyerek rakibinin gücünü ölçtü. Ama rakibi de aynısını yaptı.



(Mhm, bu veledin iyi hamleleri var.)

Arnold sadece onu sınıyordu, ama saldırısından bu kadar kolay kaçınılmasını ilk görüşüydü, Hiiro’nun cidden kabiliyetli olduğu sonucuna vardı.

Hiiro “Delici”sinin kabzasını kavradı. Aynı zamanda adam da sırtındaki palayı aldı. Havaya gerilim ve sessizlik yayıldı, bunun üzerine bir feryat çınladı. Bu Muir denilen kızdan gelmişti.

Üç tane Barbar Kong, büyük boy goril şeytanlarındandı, kızın arkasında belirdi. Muhtemelen kızarmış balığın kokusu tarafından çekilmişlerdi ve kıza her an saldırmaya hazırdılar.

“MUİİİİİİİİİR!”

Adam palasını çekti ve doğrudan Barbaros Kong’una gitti. Hızı öncesindekinden tamamen farklı bir seviyedeydi. Şeytanlar gözleri kamaşırken şaşırmışlardı.

Arnold hücumundaki hareket gücünü kullanarak kılıcını salladı ve Muir’i serbest bırakacak kolu kesmede başarılı oldu.

“GUAAAAH!?”

Etrafa kan sıçrarken, yaratık diğer kolunu salladı, ama kılıcıyla onu bertaraf etti ve umutsuzca arkasındaki Muir’i korudu.

“A-Amca…”

“Sorun yok! Bunu bana bırak ve saklan.”

Ona sığınağa gitmesini söylemeye çalıştı, ama başka bir Barbar Kong’u arkasında belirdi.

“Lanet!”

Hal böyleyken, Muir tehlikedeydi. Ama şu anda eli önündeki üç şeytanla doluydu.

(Kuh! Şimdi ne var! Kullansam mı… Hayır, Muir’i de tehlikeye sokabilir…!)

O sırada, uzaktan bir ses duydu.

“Hey~ Şimdi yiyebilir miyim?”

Tamamen yakışıksız bir havada, Hiiro önündeki kızarmış balıklara bakıyordu.

“Hey, olduğun yerde kal! Şimdi yemek mi!? Atmosferi okusana, kahretsin!”

“İstediğini söyle. Bu arada, başın belada mı?”

“Gö-Görüyorsan, gel de yardım et!”

“Olmaz. Neden bedavaya çalışmak zorundayım. Saçmalık.”

“Ne dedin sen!”

Adam gözleri kan çanağına dönerken şeytanları başından savdı. Tek seferde itişin gücünü kullanarak, Muir’in önünde durdu. Ama dört Barbar Kong’u onları sarmıştı. Dikkatsiz geçen tek bir anda, Muir tehlikede olacaktı.

…Ne yapmalı?



Arnold sıkıntıdayken, Hiiro sakinliğini korudu. Açlığı onu yenmişti, karnı durmaksızın gurulduyordu.

(Ee, ne yapılmalı… Gurultu rahatsız edici. Gizlice yiyecek mi araklasam? Nah, fark eder…)

Tam da tatlı kokulu balıkları izlerken, bir bıçak ayaklarının önüne atıldı. Zemine saplanan bıçakla geri çekilirken, suçluya baktı.

“Hey, senin sorunun ne, ihtiyar.”

Evet, Arnold bıçağı atmıştı.

“Tamam~ İyi dinle, aptal! Ba-Balıkları alabilirsin! Yani bana yardım et!  Bu-Bu bir anlaşma! Yemek istiyorsan, bana itaat et!”

“Olmaz.”

“Haa!?”

Bu noktada onu geri çevirmesini beklemiyordu.

“Şu anda, balıkları araklayıp kaçabilirim!”

“Seni şeytan!”

“Şaka kaldıramıyorsun, ha.”

“Bu durumda imkansız olacak şeyleri isteme!”

Hiiro gerçekten işleri kendi tarzıyla hallediyordu.

(Oh neyse, balık için biraz çalışalım bakalım…)

Bunu düşündüğü anda, Arnold bir şeytanın kolunu kesti ve kol parlayarak ateşe düştü.

“…Avv.”

“O-Olamaaaaaz!?”

Balıklar acımasızca kol tarafından ezilip kum ve çakıl taşlarıyla kaplandı, bu onları yenilemez bir duruma soktu. Bunu görünce, Hiiro yavaş yavaş isteğini kaybetti ve sonrasında…

“…Peki, yalnız çalışma zamanı.”

“Hey hey, bekle biraz!”

Aceleyle durmadan önce Hiiro ayrılmak üzereydi.

“Ne var? Ödemem buna dönüştüğü için, tüm motivasyonumu kaybettim.”

“Grr…”

Hiiro’yu beceriksizliğinden dolayı sorumluluk alması için zorlayabilirdi, ama Hiiro henüz kabul etmemişti ve balıkların durumu Arnold’un hatası üzerine bozulmuştu, her ne kadar kazara olsa da.

Ama Hiiro’yla iş birliği yapamazsa, Muir’i korurken gaddar şeytanlarla da savaşmak zorunda kalacaktı. Tek başına sonrun çıkaramazlardı, ama Muir’i koruması gerektiğinden, zordu.

“İ-İyi! Dinle, velet!”

“Mh?”

Hiiro, ayrılmak üzere olan, Arnold’un bağırışı üzerine döndü.

“Şşşşş! Bu son teklifim! Sana biraz ‘Su Tazısı Eti’ vereceğim, bu yüzden bana yardım eeeeet!”

“…O da ne?”

“Bilmiyor musun!? O ilk-dereceden bir ettir! Kızarmış yemek, dilini eritir ve bağımlısı olursun!”

“……Oho.”

Hiiro’nun gözleri parladı.

“Bağımlısı, ha…”

 Bunu duymak ona <Victorias>da yediği “Bağımlılık Yapan Deniz Ürünleriyle Süslenmiş Erişteler” hatırlattı. Lezzetliydi. İnanılmaz lezzetliydi. Ne pahasına olursa olsun bir kez daha yemek istiyordu.

Dahası Arnold’dan gelen “bağımlısı” kelimesine tepki verdi. Hiiro yemeği sevdiği için, güzel bir şeyler yemek için bu iyi bir fırsattı.

“Hey, yalan söylemiyorsan iyi edersin.”

“Hah? Elbette hayır! Ama beni yanlış anlama! Duyduğunun hepsini değil! Vooops!”

Arnold Barbar Kong’un pençesini ucu ucuna savuşturdu.

“Kahretsin! Dinle velet! Tadını garanti ediyorum! Ama sana sadece bir porsiyon vereceğim!”

O sırada, Barbar Kong’un bir tanesi Muir’i kaptı ve ağzına götürdü. Anlaşılan onu yemeye çalışıyordu.

“Kyaa!”

“Siktir!”

Tam Muir’in düşman ellerine düştüğünü sanarken, kolu kesildi.

“GUAAAH!?”

Kız canavarın ellerinden yere doğru düştü. Muir gözlerini sıkıca kapattı, kendini yuvarladı ve çarpmanın etkisine karşı tuttu. Arnold bunu gördü ve bağırdı. Ardından…



“Yavaş ol.”

“…Eh?”

Fakat Muir’i yalnızca yumuşak bir his karşıladı. Acı yoktu. Yavaşça gözlerini açmasıyla, orada “Delici”siyle Hiiro duruyordu.

“…Kalkabilir misin?”

“Eh, ah… Evet.”

“Öyleyse kalk. Yolumda duruyorsun, geri çekil.”

Muir Hiiro’ya dalgın bir şekilde baktı. Arnold Muir’in iyi olduğunu doğruladığında rahatlamayla iç çekti. Fakat, Hiiro hoşnutsuzlukla kaş çattı, onların davranışından rahatsız olmuştu.

“Hey, çekil şuradan, ufaklık.”

“Ah, evet…”

Bunu söylerken, ondan uzaklaştı.


“İhtiyar, boşluğa bakma da savaş!”

“Ka-Kapa çeneni! Senin için de aynı geçerli, ölürsen beni suçlama!”

“Saçmalık. Sanki bunlar beni öldürebilir de.”

Arnold saldırmak için kılıcıyla duruşunu aldı ve Hiiro’nun kana susamışlığını hissettiği için sırtından bir ürperti geçti.

Hiiro düşmanı tamamen biçme niyetindeydi. Onları merhametsizce öldürmek. Şeytanlar ona saldırdığında böyle baş ediyordu.

Her bir duygudan yoksun düşmanlığı kan arzusuna dönüştü ve her yeri kapladı. Barbar Kong’u bile buna tepki verdi ve dördü de Hiiro’ya odaklandı.

“Birbiri ardına onlar savaşmak çok zahmetli. İhtiyar, onları sıraya sok.”

“Hah!? Ne dedin?”

“Yap şunu. Sonra konuşursun.”

“Seni küçük… İyi!”

Vazgeçip iç çekerken, Arnold keskince dağılmış Barbar Kong’larına baktı.

“Yapacağım, bu işe karışmamak istiyorsun geri dur.”

“Çok otoriter.”

Mızmızlanırken bile, Hiiro birkaç adım geri çekildi, yapacağı şey hakkında meraklıydı. Sonrasında Arnold palasını kabzasından tuttu ve dönerken kılıcını zemine geçirdi.

“<Patlayıcı Rüzgar Pençesi>!”

Aniden müthiş bir patlama zeminden yukarı yükseldi, hayır, Arnold’u merkez alıyordu. Hiiro bile, uzakta dururken, biraz titredi.

Dayanmaya vakit bulamadan şeytanlar yıkıcı gücün etkisiyle havaya fırladı.

“Oho, hiç fena değil.”

Bunu gördükten sonra, Hiiro kabullenirmişçesine mırıldandı. Arnold bu şekilde onları her an gökyüzüne gönderebilirdi, ama Muir yakınında olduğu için yapmamıştı.

(Bundan hiç büyü gücü sezmiyorum. Büyü değil mi bu?)

Barbar Kongları vakum darbeleri bedenlerinde kesikler yaratırken havada döndüler. Fazla sürmeden, düşüşe geçtiler, hepsi Hiiro’nun istediği gibi dizilmişlerdi.

“Hmm, havada yeterince iyi mi?”

“Evet, mükemmel.”

Hiiro cevap verdi, sonrasında Barbar Konglarını düşmeden önce kılıcıyla hedef aldı.

“H-Hey, ne yapıyorsun sen…?”

“Kapa çeneni ve izle.”

Dobra dobra Arnold’un sorusunu cevapsız bıraktı. Arnold öfkeliydi fakat sessiz kaldı, ama söylendiği gibi dikkatlice izledi.

Hiiro parmak ucundaki büyü gücüne odaklandı ve kılıcının keskin kısmına “uza” yazdı. Evet,
<Sözlü Büyü>yü kullanmıştı.

“İçine işle, ‘Delici’.”

Sonrasında uzayan süratle uzayan kılıç düşen Barbar Konglarını delik deşik etti. Düzgünce etin içine girdi, bu yer çekiminden dolayı mı yoksa kılıcın keskinliğinden mi bilinmez.

Bu sahne üzerine Arnold’un ağzı yarı açık kaldı. Bunun birazını bilirken, dördünün de delindiğinden emin olduktan sonra kılıcının yavaşça önüne düşmesine izin verdi.

Dört Barbar Kong’un da düşmesi ile zemin darbe yüzünden sallandı. Uzamış “Delici” vesilesiyle dördü de birbirine bağlanmıştı.

Hiiro kılıcı ile inleyip birbiri ardına göçmelerini hissetti.

“Şişte Barbar Kong’unuz hazır.”

Bu sözler savaşın sonunu gösterdi.

4 yorum:

 

Serilerden Haber Vs.

FMW'yi durdurmamızın ardından iyi bir haberimiz var Lucid Dream'in Yazar ve Çizeri yeni bir seriye başlamış Träumerei Scans'ta el atacakmış, Lezhin çizimler yine fena olmuş.
Zhan Long 2 - 2.bölüm İngilizce çevirisi bekleniyor.
Projeleri görüntüleyemeyenler buradan ulaşabilirsiniz.

Son Kayıtlar

Duyurular

-Konjiki 22 ve 23 Eklendi (2017'nin ilk bombası!)
-SWRPG 3X33 Eklendi (2016 İlk Bölümü Yeaah!)
-Shokugyou Mushoku 1 Eklendi
Copyright © Maganda Çeviri | Designed by Templateism.com