Bölüm 18: Kontrol Noktasını Geçmenin Yolu
“Doğru, Judom Lankars. Daha çok <Darbeci Kral> olarak
bilinen eski maceracı.”
Görünüşe göre bu bir takma isimdi, ama Hiiro bunu duyması
üzerine kaşlarını çattı
“Bu hayalci bir orta okullunun işine benziyor…”
“Orta okullu?”
“Boşver.”
“Tamam mı? Her neyse, onun adını hatırla. Onun bir ‘Humas’
olması ne büyük kayıp.”
“Oho, bunu statü ve prestij içerisinde kaybolmuş birinden
bekleme.”
“Sana diyorum, o öyle değildir! Bir keresinde bana da göz
kulak oldu, bu uzun zaman önce olsa da.”
Arnold hatırlamasıyla gözlerini kıstı.
“Şey, o adamı görmezden gelemem, ama böyle giderse, kontrol
noktasını geçemeyeceğim, değil mi?”
“Evet, oradan geçmek fazla zaman alacak.”
Hiiro dalgın bir suratla ne yapılması gerektiğine kafa
yordu. Anlaşılan zaman alacaktı, ama başkentte zaten bir hafta sürüyordu,
burada daha uzun sürerdi. Hiiro kesinlikle buna yetecek kadar sabırlı değildi.
“Hey.”
“Mh?”
“Kontrol noktası büyük bir köprünün önünde, değil mi?”
“Evet, o köprü insan ve yaratık adam kıtası arasındaki tek
bağlantı. Şey, denizi geçmek imkansız değil tabii, ama…”
“Ama iyi değil? Eğer diğer şeyler işe yaramazsa o rotadan
ilerlemeyi düşündüm.”
“İyi de nasıl? Kıtalar arasındaki deniz gerçekten vahşi
akıntılara sahip, hatta ara sıra girdaplara. Vahşi şeytanlara değinmiyorum
bile. Bunların hepsinin kendine özgü toprağı yüzünden olduğunu duydum, sanırım
tekneyle geçmek imkansız.”
(<Vize>ye sahip olmadığım için, normal bir şekilde
geçemiyorum. Öyle ki, denizi geçmek de olasılıklar dışında. Bekle, eğer
<Sözlü Büyü>mü kullanırsam… Hayır, başka birileri beni görür. Ah doğru,
sadece “kopya” kelimesiyle <Vize>yi kopyalayabilirim …Ama bu çok sıradan
ve hiç eğlenceli değil. Şimdi hatırladım da, daha o deneyi yapmadım. İyi
zamanlama. Eğer sol tarafta iyi bir şey yoksa, sağdan denemeye başla, ya da
böyle bir şeydi. Kukuku….)
Hiiro bir şeyler düşünürken sırıttı. Ama diğer ikisi onu
böyle görünce şaşırdı, yine kötü bir şeyler yapacağını düşündüler.
Ertesi gün, kontrol noktasına yakın bir tepeye gittiler.
“Hey, bunu gerçekten yapacak mısın?”
Arnold Hiiro’yu kızdıracak bir şekilde, şüpheli görünüyordu.
“Sadece sana söylediğimi yap.”
Muir onlara tedirgince baktı.
“Evvet, başlayalım bakalım.”
Hiiro bunu deyip, büyü gücüyle göğsüne “hafif” yazdı. Böyle
yazarken sorun yaşıyordu, ama bedeli aşırı fazla olduğu için <Gökyüzü
Yazısını> kullanmadı. Onu etkinleştirdikten sonra içinden kırka kadar saydı.
“Her şey hazır.”
“Tamam. Ohh, gerçekten hafifsin!"
Hiiro’nun boyuna giderek, hiç şüphesiz altmış kilo civarı
bir şeydi, ama şu anda birkaç kilodan fazlası olamazdı. Arnold onu bir mızrak
gibi doğrulttu.
“B-Bu konuda emin misin cidden?”
“Çabuk ol. Sana bunun sadece birkaç dakika süreceğini
söyledim, şu an sadece yirmi saniyem kaldı!”
“İyi be!”
Arnold bütün gücünü topladı ve…
“VRAAAAAR!”
tüm kararlılığıyla Hiiro’yu gökyüzüne fırlattı.
VOOOOOOOOOŞ!
“Uh!”
Hiiro müthiş hava basıncı yüzünden gözlerini kıstı ve büyük
bir hızla yerden havalandı, top güllesi gibi hissediyordu.
(Oh~ Buradan da ne kadar güzel görünüyormuş yahu)
Hiiro kalbinde bu muhteşem manzarayı kabullendi. Sonrasında
“hafif”in etkisi kayboldu ve yavaşça irtifa kaybetmeye başladı. Gökyüzünün orta
yerindeyken, havaya bir kelime yazdı.
Bu sefer “uç” kullanmıştı. Sırtını hedef aldı ve
etkinleştirdi, çünkü kanatları olan bir hayvan gibi özgürce uçmayı hayal
etmişti.
Elbette öncesinde avucuna yazarak uçabildiğini kontrol
etmişti. Sırtından yönlendirmek daha bir değişikti.
(Mhm, kanatlar… Bir dahaki sefere onlardan çıkartalabiliyor
muyum denemeliyim.)
Yeni bir iş bulduğu için biraz heyecanlanmıştı. Bu parçası
onun hala ne kadar çocuk olduğunu gösteriyordu. Sonrasında “uç”tan gelen etki kendini
gösterdi.
(Ohh~ Uçuyorum~ Ama yavaş gibi. Yürüme hızındayım, galiba?)
Daha hızlı uçtuğunu düşledi, ama hızı biraz olsun değişmedi.
Yani, bunun planına çomak soktuğu yoktu, bu yüzden sorun etmedi.
Yavaşça gökyüzünde gittikçe yükseldi, meyilli olarak kontrol
noktasının arka tarafına uçuyordu. Bu yükseklikte, yerdekiler için sadece küçük
bir kuş gibi görünüyordu.
Ama bir dakika geçtikten sonra, etkisi sona erdi. Yeniden
“uç” yazmak istiyordu, ama yapamadı.
(Anlaşılan bir defada iki kere yazamıyorum.)
Aynı kelimeyi başarıyla yazmak imkansızdı. Bunu öncesinde de
kontrol etmişti, bundan dolayı şu an panik halinde değildi.
(Öyleyse şimdi bununla devam edeceğim!)
“Süzül” kelimesini yazdı. Bunun üzerine, düşmeyi bıraktı ve
havada asılı kaldı. Gökyüzünün orta yerinde süzülmek garip bir histi.
“Mhm, kim bilir kaç kişi dünyayı bu kadar yukarıdan
görmüştür?”
Yukarıdan, <Edea> çok güzel görünüyordu. Yeşil
alanları, mavi denizleri ve yüksek dağları görebiliyordu. Böyle bir görüntü
sizi kesinlikle Tabiat Ana’ya inandırırdı.
(Artık sadece “uç” ve “süzül”ü tekrar edeceğim.)
Aklında bu düşünceyle, “süzül”den gelen etkinin yok olmasını
beklerken manzaranın tadını çıkardı.
O sırada, Arnold ve Muir kontrol noktasındaydı.
“H- Hey, Amca, Hiiro-san iyi olacak mı?”
“Zerre fikrim yok. Ama hayatım boyunca onun kadar kaygısız
birini görmedim.”
Hiiro onlara planını yoldayken açıklamıştı: İlk olarak
“hafif” yazarak ağırlığını düşürecekti. Sonrasında geçmek için otuz saniyesi
gibi bir şey kalacaktı.
Bu duraksamanın nedeniyse, anlaşılan yeni kelimeyi, diğer
kelimenin geçici efekti bittikten bir dakika sonra yazabiliyordu. En kötü
ihtimalle, gökyüzünde sürüklendiği bir dakika yere çakılırdı
Dahası kırk saniye sonunda Arnold’un onu fırlatmasına
ihtiyacı vardı. Kalan yirmi saniye yukarı doğru yükselirken bitecekti. Yine de,
bu sadece Arnold bir ‘Gabranth’ olarak muhteşem seviyede güç taşıdığı için
uygulanabilirdi.
Sonraki adımda, havada “uç” kelimesini kullanarak uçacaktı.
Elbette neden bunu başında kullanmadığını sordular, ama Hiiro aynı kelimeyi
başarılı bir şekilde kullanamıyordu ve uçuş hızı yavaş olursa yüksek ihtimalle
birileri tarafından görülme şansı vardı.
Tabii ki Arnold onu atarken görülme ihtimali de vardı, ama Hiiro
yüksek bir hızla uçtuğu için gören kişi kesinlikle gözlerinin kendine oyunlar
oynadığını sanırdı.
Planın son adamına sırayla “uç” ile “süzül”ü kullanmak ve
inmek için sessiz bir yer aramak dahildi.
Hiiro’ya kelimeleri kullanarak daha basit bir yol olup
olmadığını sordular ve Hiiro bunu da kontrol etti. <Vize>yi üzerine
“kopyala” kelimesini yazarak kopyalayabilmenin bir yolunu buldu.
Fakat, Hiiro hep böyle uçmanın nasıl bir şey olduğunu merak
etmişti ve iyi bir fırsat yakaladığı için, bununla devam etti.
“Cidden, dahi mi yoksa sadece aptalın teki mi bilmiyorum.”
“Ahaha…”
“Her durumda, veledin biri işte.”
Bu noktada Arnold sadece sahteden gülümseyebildi. Yine de, Hiiro’nun
onu nasıl bunun nasıl sorunsuz geçeceğine dair kandırabilmiş olması kafasını
karıştırmıştı.
Kontrol noktası metalden devasa bir kubbeydi. Oraya gitmeden
önce, memurlardan biri teker teker <Vize>leri doğruladı.
“Tamam, devam edebilirsiniz.”
Böylelikle, Muir ilk giren oldu, onu takriben Arnold’a hemen
arkasındaydı.
Kubbe mağazalarla doluydu. Bazıları geçici işportacılarındı,
diğerleriyse daima burada koğuşlanıyordu. İçeride ilerledikçe, ortaya bir kapı
çıktı, bir yetişkinin geçebileceği genişlikteydi, sağ ve soldan iki memur ile
korunuyordu.
(Her zamanki gibi sıkı. Tüm bu çabalarsa geçmek isteyenler
kontrol için.)
Böyle düşünürken, Muir ile birlikte memurların olduğu yere
ilerledi.
Memurların önüne bir büyü çemberi çizilmişti. Üzerinde bir
‘Humas’ durunca mavi yanıyordu, ‘Gabranth’ durursa yeşil, ‘Evila’ içinse
kırmızı onun dışında kalan herkese sarı yanıyordu.
‘Pheom’a karşı ayrımcılık mı? Bu düşünce aklından geçti, ama
şu ana kadar bu ırka mensup hiçbiri kontrol noktasından geçmemişti. Öncelikle,
nadir olarak kendilerini gösteriyorlardı. Derlerdi ki ‘Humas’tan hiç kimse
onlardan birini hayatı boyunca görmemiş.
Dahası ‘Pheom’ kendi ırkındakilerle gruplaşırlardı.
“Eve gidiyorsunuz, anlıyorum. Geçmekte serbestsiniz’”
Memurun sözleri üzerine, Arnold ve Muir dışarıdaki kapıya
götürüldü, kendi kıtalarına adım attılar.
“Uva~ Amma da uzun bir köprü~”
Tam da Muir’in söylediği gibi, görkemli denilebilecek kadar
uzun köprü gözlerinin önüne serilmişti. Aşağı yukarı on kilometre vardı, bu
yüzden şaşkınlığı oldukça anlaşılırdı.
“Gidiyoruz, Muir.”
“Tamam.”
“Merak ediyorum da nereye indi bu.”
“Evet, bende merak ediyorum~”
Elbette bahsi geçen kişi Hiiro oluyordu. Görüş alanında
değildi, bu yüzden köprünün sonunda olduğunu tahmin ettiler ve yürümeye
başladılar.
Elinize sağlık
YanıtlaSilEline sağlık :)
YanıtlaSilELLERİNE SALIK :)
YanıtlaSilSonuda geldi , Elinize sağlık...
YanıtlaSilElinize sağlık bölüm için teşekkürler
YanıtlaSil19 ne zaman gelir?
YanıtlaSilBaşladım, ama şu an için tam bir zaman belirtemiyorum
SilHeyecanla bekliyoruz :)
SilToplu gelse süper olur :)
YanıtlaSilO biraz zor işte
SilPeki gelicek mi gelsede olur haftada bir iki bölüm :)
SilEvet, bu hafta birkaç bölüm eklemeyi düşünüyorum.
SilAdamsın
Sil