Bölüm 3: Ana Görev Eksikliğinden Mızmızlanma, Yan Görevler Seni Ağlatabilir
Sınıfa girdiğimde, güzeller güzel öğretmenimiz çok kürsüdeydi. Beni henüz fark etmediği için, hızlıca sırama sıvştım.
Sınıfa girdiğimde, güzeller güzel öğretmenimiz çok kürsüdeydi. Beni henüz fark etmediği için, hızlıca sırama sıvştım.
“Anlaşılan bugün de yine zar zor yetiştin. Gece geç saatlere
kadar ders filan mı çalışıyorsun?”
Tüh, yakalandım.
“Hahaha, pek sayılmaz.”
Seçme şansım yoktu. Eğer nedenimi söylemezsem, kesinlikle
geberirdim.
“Aslında, bu sabah Shir’e rastladım…”
“……”
Beni biraz daha süzdükten sonra, iç geçirdi.
“İyi, eğitmenine sözüm vardı. Bir dahaki sefere gecikme!”
“Tamam, tamam.”
“Bunu biraz daha fazla ciddiye al!”
“Evet…”
Sırama yöneldikten sonra, defterimi çıkardım ve notlar
almaya başladım.
Öğretmenimin adı Mari Steppe idi, 26.seviye Buz Sihirbazıydı.
Gerçek yaşı bilinmiyordu, 20~30 arası bir şeydi. Uzun bir cüppe giyindiğinden,
3 vücut ölçüsü de bilinmiyordu. Tüm ünvanları [???] olduğundan onlar hakkında
da bir şey bilmiyordum.
Ona cidden puslu bir hava katan, açık mavi saçları vardı.
Muhtemelen büyüsünden dolayıydı.
Yine de, saçlarını genelde kapüşonuyla saklıyordu. Tanrım, neden bu kadar güzelken onları
saklaman gerekiyor ki?
Yine de, saçlarını genelde kapüşonuyla saklıyordu. Tanrım, neden bu kadar güzelken onları
saklaman gerekiyor ki?
Fakat, en iyi noktası güzelliği değildi, etkileyici bir
şekilde Sihirbaz olduğu gerçeğiydi. Bir Sihirbaz sıradan Büyücülerden farklı,
bu gelişmiş Büyücü sınıfı olarak geçiyor. Büyücüler sadece büyü için Mana
kullanıyordu, ama Sihirbaz hem Ruh hem Mana kullanıyordu. Diğer bir deyişle, Sihirbazlar
büyünün diğer kategorisine giren Ruhu kullanabiliyorlardı, ve sıradan Büyücüler
Ruh Büyüsüne
karşı dayanamıyorlardı.
karşı dayanamıyorlardı.
Elbette, öğretmenimiz Buz Sihirbazıydı, ve Buz Büyüsü
dalında nitelikliydi. Yine de, Büyücüler arasındaki düelloda, rakip ruhsal
hasar verir ve dikkatini kaybetmesini sağlarsa, gerisi kolaydı.
Her durumda, bir keresinde Ruh Büyüsü tarafından vurulmayı
denedim, ve akşamdan kalsam bu kadar beter olmazdım. Elbette, aynı zamanda
ruhsal saldırılardan etkilenmeyen Büyücüler de vardı, onlar Zombi Büyücüleri
oluyordu. Ama ne yazık ki, okulda onlardan sadece bir tane vardı.
“Seni piç! Yine Lanya-senpai’le benim hakkımda mı
konuşuyordun!?”
Arkamda oturan oratğımdı, adı Kechjen Kali. Lanya’ya karşı
hisleri var gibiydi, ama onun gibi bir 13.seviye Lanya’ya ulaşmaya çalışırsa
ölüp giderdi.
Fakat, bu tip daha çok optimistik takılıyordu. Eğer ona
ulaşamıyorsan, niye ona ulaşabilecek birini bulmuyorsun? Bundan dolayı, her gün
bana Lanya’nın kahvaltısının aynısından almam için yalvarıyordu, tabii benim
porsiyonu da ödüyordu.
Asil olmasa da, ailesi başarılı sayılabilecek bir iş
yürütüyordu, bu yüzden küçüklüğünden beri para sıkıntısı çekmemişti.
“Şu kız… bunca zamandır umrunda olan tek şey paraydı.
Paradan başka bir şeyi düşünmek için bile çabalamıyor.”
Ha bir de insanlara şaka yapmak var tabii.
“Doğru… hahaha!”
“Fir!”
Abov, öğretmenimiz patlamak üzereydi!
“Bu çocuğun kendi kendine garipçe gülümsemesi benim hatam
değil!”
“…Dersten sonra ofiste buluşalım!”
“Ha… tamam.”
Gitmezsem, sınıftan kaçmaya çalıştığım anda, Mari-sensei
büyük ihtimalle beni, büyüsüyle kontrol ederdi.
Kenchjen’e pis bir bakış attıktan sonra, dikkatimi kürsüye
çevirdim. Okula geldiğimden beri, nihayet bu dünyadaki teknoloji seviyesini
anlamıştım. Bu doğru, teknoloji seviyesi. Buna Dale’in kendi tasarımı
ekipmanlar dahil değildi.
Bu dünyada, bilgisayarlara benzer ekipmanlar vardı. Bunlara
Açıklama Cihazı ve Bilgi Terminali diyorlardı.
Normalde, bu iki ekipman sadece akademide kullanılabiliyordu.
Yine de, dükkanlardan da alınabilen türden ekipmanlardı.
Ama, boyutları büyüktü. Aslında, elde taşınabilecek bir versiyonu
yoktu bunların.
Ve sınıf kürsüsünün arkasında, kocaman bir ekran vardı. Büyü
çemberlerinin resmi, veri kıyaslamaları ve istatiksel grafikler bu ekranda
gösteriliyordu. Bundan dolayı, verilen dersler biraz tanıdık geliyordu.
Ayrıca, son teknoloji ekipmanlar kütüphanede
bulunabiliyordu. Öncesinde, Falan bunlardan bir tanesini ödülüm üzerindeki
detayları öğrenmek için kullanmıştı.
Okulu merkez alarak, mesajlar çevredeki şehirlere merkezi
kütüphaneler aracılığıyla gönderilebiliyordu. İşte, benim ödül detaylarım da
buraya öyle gelmişti.
Yine de, bu pek sorun değildi, büyümden geriye izler
bırakmadıkça. Yoksa, başıma iş açabilirdim.
Ayrıca buradaki bilgisayarı oyun oynamak amacıyla kullanmak
mümkün değildi. İşlemcisi eski dünyamdaki hesap makinelerinden bile yavaş
olduğu için, tamamen imkansızdı. Bu dünyadaki eğlence sistemi henüz yüksek
seviye değildi.
Sonuçta, barış Doğu Kıtası Birliği tarafından yapılmıştı,
birkaç ülke ve Gray Büyü Akademisi artı Doge Askeri Okulu tarafından
destekleniyordu bunlarla beraber, hemen hemen 50 yaşındaydı. Ayrıca, bazen
Mitchell Krallığı Kralı gibi savaş fanatikleri boy gösteriyordu.
Barış ya da ne haltsa, sadece kağıt üzerinde öyleydi. Çeşitli
bilinmeyen nedenlerle kolayca yok edilebilirdi.
Eh, böyle zamanlardan nefret ediyordum. Bu kadar bilgiyi
toplasam da, aklıma gelen tek Ana Görev savaşla ilgiliydi. Bundan başka, akla
yatan izleyebileceğim bir quest line düşünemiyordum.
Şeytan Kral da rastgele ortaya çıkacak gibi değildi…
……
……
Aslında, mümkün olması lazımdı. Mesela, şeytan kral emekliye ayrılmış ve , amacını kaybeden kahraman yapacak başka bir şeyler bulmak için işten ayrılmıştır, ve Şeytan Kral’ın kızı da işe koyulmuştur böylece bir şekilde onunla karşılaşma fırsatı elime geçer. Bu garip senaryo böyle ilerle…
Şaka yapmayı bırak, bu asla olmayacak.
Ah ah, Ana Görevlerin tanrısı, açık Ana Görev yoksa en
azından bana biraz Yan Görev ver! Seviye atlamak ve İleri Düzey Büyü öğrenmek
istiyorum! Gizlilik yahut Hızlı Hareket yetenekleri olmasa da olur, en azından
Savaş büyüsü veya railgun gibi beni heyecanlandıracak bir şey ver! Her gün,
sadece ateş topları ve buz okları atmak dışında bir şey yapmıyorum. Neresinden
bakarsan bak, ucuz görünümlü büyüler bunlar.
Ayrıca, kütüphanede birkaç tane enteresan bilgi buldum. Bu
dünyada, çeşitli ırklar vardı, elfler ve beastmanler… Geri kalan ırklar bir şey
değildi, ama kesinlikle kendime elfler ve kedi kızlar bulmalıydım!
Sonuçta, böyle bir dünyada olduğum için, eski dünyamda
kesinlikle bulamayacağım şeyleri görmem lazımdı.
Ne zaman bunu düşünsem, biraz heyecanlanıyordum. Ne yazık
ki, ne zaman onları görme fırsatım olacak bilmiyordum.
Bilgiye göre, elfler batı ormanlarında yaşıyordu, çoğu
beastman ise doğudaki dağlarda. Ve bu iki ırk… nasıl desem, aslında içlerinden
biri insan ırkını küçümsüyordu. Nedeni ise açıkça belliydi, okurken hızlıca
geçtim.
Yine de, anlaşılan bu alanlar gerçekten tehlikeliydi, ve bu
seviyede o taraflara gidersem ölümü davet etmiş olurdum.
Bu yüzden, şimdilik, zamanımı okulda ders çalışarak ve seviye
atlayarak geçirmek en iyisiydi, ve bu sorunun üstesinden gelecekte
gelebilirdim.
“Tamam, bununla birlikte bugünlük bu kadar. Savaş arenasında
görüşürüz çocuklar. Fir, beni ofise kadar izle.”
“İyi şanslar.”
Dedi Kechjen omzuma vurarak. Elini ittirdim ve dilimi
şaklattım.
“Ve sence bu kimin hatası!?”
“Sana güzel öğretmenimizle daha fazla zaman geçirme şansı
veriyorum.”
“Tch, kendi öğretmenimin kovalayacak kadar umutsuz değilim.”
“Onun gerçek yaşının sadece 21 olduğunu söylersem?”
“……”
Bir anlığına düşündüm ve kafa salladım.
“İşte kardeş diyebileceğim biri.”
Sınıf arkadaşlarım bana sempati dolu gözlerle bakarken,
Mari-sensei’nin ofisi yürüdüm.
Tıpkı Falan’ınki gibi tüm ofis berbat bir şekilde karışıktı.
Oh? Sanırım daha demin kitap yığının altında mor bir iç
çamaşırı gördüm… Ama sanırım,
şimdilik sakin olmalıyım. Yaşını doğruladıktan sonra onu yanımda götürüp götürmeyeceğime
karar verecektim.
şimdilik sakin olmalıyım. Yaşını doğruladıktan sonra onu yanımda götürüp götürmeyeceğime
karar verecektim.
O… Neresinden bakarsan bak, sadece 21’miş gibi görünmüyordu.
Odaya girdikten sonra, büyük adımlarla sandalyesine yöneldi,
ve sonrasında diğer taraftaki koltuğu işaret etti.
Doğal olarak, hemen oturmak için gittim. Geçen bir ay
içerinde bu ilk gelişim değildi, sonuçta.
Yine de, şu +18 filmlerde ofiste
yaşanan şeyler hiç olmadı ve olmayacak. Şu ana kadar yaptığı en kötü şey ise
manamı boşaltana kadar beni 10 tur boyunca koşturmaktı. Fakat, bu kadar
mesafeyi manasız koşmak gerçekten acı vericiydi.
“Seni buraya çağırmamın tek bir sebebi var. Basit. Yaklaşan
Yıllık Turnuvayı Kazan.”
“Bu sorun olmamalı… Tabii karşıma bir ateş büyücü çıkmadıkça.”
Buz, ateş karşısında zayıf olduğundan anında cevapladım.
Seviyem düşük olsa ve teorim zayıf olsa da, gerçek
savaşlarda hiçbir sorunum yoktu harbiden.
“Kesinlikle sakince cevapladın… Bilirsin, hani şu Yıllık
Turnuvadan bahsediyoruz?
Dedi Mari-sensei mutsuz bir şekilde.
“Oh, haklısınız.”
Kafa salladım ve birkaç adım geri çekildim, ardından
şaşırmış bir ifade açık ettim.
“Ne!? Yıllık Turnuva!? Daha bir ay önce bu okula gelmiş
birinden, böyle bir şey isteyeceğinize emin misiniz!?”
“Tamam, tamam, bu o kadar yapmacık oldu ki sonuna kadar bile
izleyemedim.”
“Bunu isteyen siz olduğunuz halde…”
Mari-sensei umutsuzca kafa salladı. Şu bir ayda, onunla
birbirimize girişmelerimiz olmuştu, ve ikimiz de buna çoktan alışmıştık.
“Kesinlikle iyi olacağını biliyorum. Yine de, bu sefer…
Prenses Michelle ile ikili olman gerekecek. Ayrıca, rakibe son vuruş kesinlikle
onun ellerinden olmalı. Bana öyle bakma. Bunu biliyorsun. Politika.”
“Turnuvaya katılmasam?”
“Hayır, yapamazsın. Bunu sağlamak benim işim. Sence
sınıfımızda kimin senin gibi delice bir savaş gücü var? Öyle fazla da değil,
sadece bir maç kazanmalısın. Ah doğru, unutmadan, bu turnuvaya katılmazsan, her
gün seninleyim, ve bir daha düzgünce yürüyememeni sağlayacağımdan emin
olabilirsin.”
Onun büyüsüyle, bu kesinlikle yapılabilir bir şeydi.
“Sensei, neden öğretmen oldun? Bence şu yakalanan haydutlarla hiçbir sorunun olmazdı.”
Dedim samimi bir şekilde.
“Samimiyet dolu sözlerine teşekkürlerimi sunarım, yine de…”
Bana bir gülüş attı.
“Öğretmenken, insanlara eziyet etmek yasalara aykırı değil.”
“Tamamdır, siz kazandınız.”
Tanrım, sence de bu Yan Görev… biraz fazla zor değil mi?
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Final Notları: Millet, Türkçe olsun diye Mari-sensei'nin sınıfına Buz Sihirbazı yazdım ama
garip gözükürse sonrasında Sorcerer'da bırakmayı düşünüyorum.
elinize sağlık
YanıtlaSilemeğinize sağlık
YanıtlaSil